SOLDAN SAĞA İKİ HECE: KAVRAM

HARUN ŞAHİN

kavram

Kavramlar bildiğimiz üzere olay, olgu ve nesnelerin zihnimizdeki soyut veya somut karşılıklarıdır. Dosya konusu olarak belirlediğimiz Kavram Haritamız’daki “harita” kelimesini bir metafor olarak kullandığımıza –ki öyle kullandık- ‘düşünsel evren’ kavramını da kafamızda oturtabiliriz. Kavram evrenindeki –sonu olmayan ve genişlediğini düşündüğümüz- yerimiz, sahip olduğumuz alan, haritamız, haritaların karakteri gereği sürekli değişkenlik gösterebilir ve bu alan düşünsel esnekliğimizi, tarihsel köklerimizi, kimliğimizi ve ‘ne’liğimizi belirler. Haritamızın değişkenlik göstermesi meselesi okuyan, üreten bir toplum olup olmadığımızla ilgili olduğu kadar kavramların, dil mefhumunda olduğu gibi canlı oluşlarıyla alakalıdır. Kavramlar doğar büyür ve ölürler. Öyle ki uzun ve kısa ömürlü sayısız kavram, haritamızda yer etmişken bunlardan ölmüş birçok kavramdan ve henüz doğmamış kavramlardan bahsede biliriz. Bu kavram haznemiz bir bakıma kimliğimizin ve durumumuzun göstergesidir. Söz gelimi; yakın zamanda dede yadigârı gaz lambam için gaz yağı aramaya çıktığımda eli boş dönmüştüm ve ararken aldığım tepkiler ilginçti. Birkaç satıcıdan anlamsız boş bakışlarla bir kaçından komik bulunarak ayrılmıştım.

Burada üzerinde durmak istediğim esas konu Müslümanlar olarak, haritamızda yeri olan köklerini barındırdığımız, imarıyla emrolunduğumuz ama üzerinde durmadığımız kavramlardır. Bunlar farklı kesimlerin diline mal edilmiş ortak değerlerdir. Biz üzerinde durmadık diye değerini yitirmeyen, İslam, vicdan ve insan var olduğu sürece yaşayacak olan kavramlardır. Emek, adalet, eşitlik, özgürlük, sömürü, emperyalizm, iş kazaları (cinayetleri), küresel sorunlar, açlık, gelir adaletsizliği, sınıfsal yapı, kadın hakları, cinsel istismar, hayvan hakları…

İnsanlık ve kendisini birinci derece muhatap olarak gören Müslümanlar bu kavramlara eğilmeli, imarında ve müsebbibi olan problemlere çözüm bulmada sorumludurlar.

İslam dininde kazancın helal oluşunda kıstaslardan en önemlisi emektir. Kişi kendi bileğinin gücüyle kazandığından daha hayırlı bir yiyecek yemiş olamaz der, peygamber. Kuran emeksiz kazancı haram kılar. Bununla beraber peygamber işçi haklarını önemsemiştir, emeğinin karşılığını alın teri kurumadan verin hadisi bu konuda oldukça açıktır. Değişen dünya ve insanlık işçi haklarını ve emek kavramını da değiştirmiştir ama İslam dininde naslardan yola çıkarak bu konularda yorum yapılabilir. Böyleyken yakın tarih literatürümüzde İslam iktisadı, üzerin çalışmalar yetersizdir.(Esat Arslan)

Sendikalaşmanın ayrı bir tekele ve sömürü alanına dönüşmesi problemi gündemimizde olmalıdır. Bu gün sendikasız oluşun bedelini onurlu işçiler emeklerinin bedelini alamayarak öderken, sendikalı oluş da iktidara peşkeş çekilmek anlamına geliyor. İşçi hakları sadece Türkiye’de değil dünyanın birçok yerinde göz adı ediliyor hatta vahşi emperyalistler tekeller tarafından sömürülüyor. Bizim işçi çalışan haklarına bakışımız İslam’ın özü gibi kuşatıcı olmalıdır. İş kazalarını görmezden gelen veya kaderci anlayışla karşılayan, Asya’da ve Afrika’da hiç pahasına sosyal hayatı yok olurcasına çalıştırılan, sömürülen halkları görmezden gelen bir Müslüman bilinci düşünülemez…

Bu ekonomik problemlerin, gelir eşitsizliklerinin sebep olduğu sınıfsal yapı İslam ile uyuşmamaktadır. Nitekim İslam bunun karşısındadır (Haşr-7). Kuran eşitliği vazederken peygamberin ilk icraatlarından biri de bu sınıfsal yapının yıkılması olmuştur. Medine’de insanları birbirlerine kardeş kılarken maddi durumlarını, soylarını ve makamlarını göz ardı etmiştir. Bununla beraber İslam’ın emri olan ibadetlerde insanlar eşitlenmektedirler. Namazın saflarında, haccın tavafında ve tek tip giyiminde, oruçta ve zekâtta eşitlik ve eşitlenme çabası vardır. Böyleyken eşitlik en korkulan şey olagelmiştir.

Müslüman hakkaniyetli olandır. Kin duyduğu topluma dahi adaletli olmakla emrolunmuştur (Maide-8). İslam dininde hak yemek önemli günahlardandır. Bu gün Müslümanların gündeminde kadın hakları, hayvan hakları, doğa hakları, çocuk hakları yer almamaktadır. Hâlbuki yaşadığı yer daha güzel ve yaşanılabilir bir yer yapmakla yükümlüdür. İslam’ın ve Resulullah’ın kadına, çocuğa, doğaya ve hayvana verdiği değer aşikar iken Müslümanların bu konularda yapılan istismarları ve bu kavramları gündemlerine almamaları ne ile açıklanabilir. Küresel ısınma, çevre kirliliği, soyu tükenen canlılar kuşatıcı İslami bakışın ilgisi alanındadır ama Müslümanların değil.

Bu kavramlar uzunca konuşmayı ve düşünmeyi gerektiren kavramlar. Burada daha fazla üzerinde durmayacağım. Burada şu soruyu sorabiliriz: Neden bu kavramlara uzak kaldık? Farklı cevaplar bulunabilir elbette lakin dikkat edersek göreceğiz ki bu kavramlar üzerinde hassasiyet göstermeyen bir güruh var ki bu problemlerin de müsebbibidir: dünya kapitalistleri. Liberal ve seküler  anlayışın hakimiyet sürdüğü düzen, kapitalizm. Bu kavramlarla barışık olanlar ise sol akımlar. Soğuk savaş döneminden kalma deneyimlerin mirası bu gün bu kavramlara uzak kapitalizme yakın oluşumuzdur. Müslüman toplumların kendi birikim ve değerlerinden uzaklaşarak komünizme karşı durup mevcut kapitalist sisteme uyum sağlamaları bu durumun önemli nedenlerinden bir tanesidir.