VAHİY, İLETİŞİM VE İNSAN

ÖZCAN SARIER

vahiy-iletisim-ve-insan

Teolojik bağlamda vahiy, Allah’ın bütün canlılarla, kâinatla (kozmos), ve insanla kurduğu etkili- canlı iletişim şeklidir diyebiliriz. Evrende Allah varlığı ve kudreti gerçeği yadsınamaz bir realitedir. Vahyi, Allah-âlem ve Allah-insan ilişkisi olarak değerlendirmemiz gerekmektedir. Bu konunun tarihin ilk çağlarından beri insan zihnini meşgul eden en önemli sorunlardan biri olduğunu söyleyebiliriz.  Allah’ın evreni bir gayeye yönelik olarak yaratmış olduğu düşüncesi, bu gayeyi bilme ve bu gayeye uygun davranışlarda bulunmayı gerektirmektedir. Bu durum söz konusu amacı insana bildirecek peygamberlik kurumunun varlığına ve gerekliliğine götürmektedir. Peygamber, varlığını Allah’ın varlığından ve evreni bir gayeye yönelik olarak yaratmasından alırken; Yüce yaratıcı Allah kendisinin nasıl bir varlık olduğunu ve kendisini diğer varlıklardan ayıran yönlerini, sadece peygamberleri aracılığıyla gönderdiği vahiy ile ortaya koymaktadır.

Allah’ın, peygamberlerine –keyfiyeti beşeri duyu organları ve araçlarıyla algılanamayan -mesajlarını iletmesi esrarengiz bir olaydır. Hiç şüphe yok ki, vahiy olayını olağanüstü ve esrarlı kılan sebep ilâhî kaynaklı oluşudur. Vahyeden Allah ile vahyi alan Peygamber arasında ontolojik bakımdan tek bir benzerliğin dahi bulunmamaktadır.

Vahiy,anlamını yitirmiş olan âleme ilâhi ve ontolojik bir anlam yükleme çabasıdır. Hz. Peygamber’le Kur’an arasındaki ilişkinin harici ve mekanik olmayıp kalp, akıl ve diğer duyu organları ile anlam ilişkisi kurmaktır. Bu; vahyin “anlam” ve “lafız”olarak Peygamber’in kalbine indiği, onun dili ve kelimeleriyle ifadeye döküldüğü, anlamına gelmektedir. İlk iletişim kavramı olan “oku” ifadesi bunun en açık şeklidir.

Vahiy وحى kökünden türeyen bir mastar olup etimolojik olarak; işaret, yazı, yazılmış olan şey, elçilik, ilham, gizli konuşma ve başkasına iletilen şey gibi anlamlara gelmektedir. [1] Vahiy tabiri, çoğu fiil kalıbında olmak üzere, Kur’an’da yetmişi aşkın yerde geçer. İlgili âyetlerin çoğunluğu Allah’a nispet edilmektedir. Allah’a nispet edilen vahyetme fiili peygamberlere, peygamber olmayan ama peygamberlerin yakınında olan bazı insanlara[2], meleklere[3], balarısına[4], yeryüzüne[5] ve göklere[6] yöneliktir.

Fazlur Rahman’a göre, Allah fikri ve birliğinin temel fonksiyonlarından  birisi de,  vahyin kâinatın düzenliliğinin hakikat ve değerini ortaya koymasıdır. Kâinatta  hiçbir boşluk, karmaşa ve kuralsızlık yoktur; evren canlı bir bütündür. Bu da Allah’ın birliğini ve azâmetini gösterir. Allah’ın mümkün olan her türlü mükemmeliyetin ötesinde, ama aynı zamanda bu mükemmellik haritasının her noktasında hazır ve nazır olması Allah kavramının iç mantığının bir sonucudur. [7]

Kur’an dikkatli bir şekilde incelendiğinde, yağmur yağmasından, toplumların yükseliş ve düşüşüne, savaş kazanmaktan- kaybetmeye, kozmik ve doğal süreçlerin tamamının Allah’a atfedildiği görülür. Bu da gösterir ki O, sadece sadece “en aşkın” değil aynı zamanda “en içkin” olandır.  Kur’an bu bağlamda şöyle buyuruyor;

                                                        وَهُوَ مَعَكُمْ أَيْنَ مَا كُنتُمْ

 “Nerede olursanız olun O (Allah) sizinle beraberdir.”(Hadîd 57/4.)

Kâinatta meydana gelen olay ve olgular, O’nun aşkınlığı kadar içkinliğini de gösterir. Ancak, Allah’ın ‘içkinliği’ doğal ya da insani hareket ve davranışların bilfiil  Allah tarafından yerine getirilmesi demek değildir. Allah olgu ve olayları oluşturmada tabiat ya da insanın ne rakibi, ne ikamesidir; ne de bunların işleyişine dışarıdan müdahale edendir. Çünkü Allah olgular arasında bir olgu değildir. Ondan ziyade, onlara anlamlılık bahşeden, yeni bir boyut veren ve onları bir düzene sokandır. Dolayısıyla, Allah’ı devreden  çıkardığımız zaman kaybedeceğimiz şey, anlamlılık, düzen ve amaçlılıktır. Kur’an’a göre Allah’ın bu özelliği öylesine önemlidir ki Allah’ı unutanlar sonunda kendilerini de unuturlar; yani onların ferdi ve toplumsal kişilikleri darmadağın olur gider; çünkü kendi başlarına, varlık düzeni ve bütünlüğü ile anlamlı ve uyumlu bir ilişkiye giremezler.[8]

نَسُواْ اللّهَ فَنَسِيَهُمْ

(Onlar), Allah’ı unuttular böylece (O da) onları unuttu. (Tevbe sursi.67.ayet)

وَلَا تَكُونُوا كَالَّذِينَ نَسُوا اللَّهَ فَأَنسَاهُمْ أَنفُسَهُمْ أُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ ﴿١٩

Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar yoldan çıkan kimselerdir. (Haşr suresi,19.ayet)

Vahiy Allah’ın insana tenezzül etmesidir. Bir başka ifadeyle Yüce Allah’ın ilahi kanallarla onunla iletişime geçmesidir. İnsana sorumluluklarını hatırlatması (zikir) ,ve onu sorumluluk makamına getirmesidir(halifelik). Bu sorumluluk bağlamında itaat emri ile ona yükümlülükler getirmesi (kulluk), onun bu yükümlülüklerindeki samimiyetinin de deneneceğini bildirmesidir ( imtihan-ibtila).

Vahiy anlam ve gaye bütünlüğü içerisinde incelendiğinde kitap, ne yalnızca peygemberi muhatap alır, ne bir kabileye ne de tarihsel süreçte bir topluma inmiştir. Vahiy insanı muhatap alan insanın olduğu her an ve mekanda da canlılığını- etki ve gücünü sürdürecek olan ilâhi bir mesajdır.

Vahyin normlaştığı “kitap” ile yine bu kitaba göre çeşitli şekillerde iletişime  geçeriz.

KIRAAT, TİLAVET, TERTİL VE TEDEBBUR

Aziz Kur’an’ın bu dört kavramı, Kur’an’la iletişim kurma kanallarındandır. Bu kavramlar birlerinin eş anlamları değildirler. Her biri Kur’anla insanı farklı vasıtalarla iletişime geçiren kanallardır. Her birisi Kur’an’la iletişim kurmanın farklı bir şeklini ifade eder.  Kıraat, Kur’an’ın kendilerinden meydana geldiği harfleri ve kelimeleri bir araya getirmektir. Yani lafzı inşa etmek. Tilavet, söz konusu harf ve kelimeleri peş peşe okuyarak devem etmektir; Aklı inşa etmek. Tertil, Kur’an’ın kelimeleri ve harfleri arasında mevcut olan üslup ve mana güzelliklerini ortaya koymaktır; Kalbi inşa etmek. Tedebbur ise Kur’an’ın bir bütün olarak ifade ettiği mesajları saf ve berrak haliyle ortaya çıkarmaya çalışmaktır. İnanç ve davayı inşa etmek. Müslümanların arasındaki farklılaşma ve  dağınıklık  ve (grulaşma,cemaatcilik,mezhepcilik) sebeplerinden  bir tanesi hatta en önemlisi Kur’an’ın işaret yollarla bir bütün içerisinde kendisiyle iletişim kurulmamasından kaynaklanmaktadır.

KUR’AN; HİDAYET, FURKAB, ZİKİR VE TEBSİRE KİTABIDIR

“Kur’an, insanlar için rehberlik misyonu vardır (Bakara, 2/1). Bu nedenle insanlar için nelerin doğru ve nelerin yanlış olduğunu birbirlerinden ayırmıştır (Furkan). Aynı şekilde insanlara gerçekleri hatırlatan ve dünyada nelerin kendilerini ebedileştireceğini beyan etmektedir (Zikir), (Muddesir, 74/54). Kur’ani değerler bütün bu özellikleriyle insanlığın mutlu bir hayat yaşamaları için gerçeklere doğru zihin ve kalp gözeneklerini açarak kendilerine manevi görme istidadını bahşeder. İnsanlık her zaman doğru kaynaktan beslenen rehbere ihtiyaç duymuştur. İşte Kur’an hem doğru kaynaktan gelmekte hem de bütün insanların elini tutmaktadır. İnsanlar çıkarcı bir yapıya sahip oldukları için rehberlik konusunda her zaman taraflı davranabilirler. Aynı şekilde insan aklı da sınırlı olduğu için insanlar için faydalı olan düşünce ve bilgilileri üretebileceği gibi zararlı bilgi ve düşünceleri de üretebilir. Çünkü aklın sınırları bellidir. Çoğu zaman da zihinsel bazı hastalıklardan dolayı gerçeklere nüfuz da etmeyebilir.  İşte bütün bunlardan dolayı insanlığın Kur’an’ın rehberliğine ihtiyacı vardır. Kur’an’la iletişim kurulurken onun rehberlik yönü her zaman hafızalarda canlı tutulmalıdır.”[9]

Kur’an Allah’ın insanla iletişimi olduğu kadar insanın insanla da iletişimidir. Kur’an’da iletişimin önemini aktarırken, Kur’an’ın ortaya koyduğu iletişim prensiplerinin hayatın bütününü kuşattığını ifade etmektedir. İletişimle ilgili olan “Tebliğ et”, “İlet”, “Çağır”, “Söyle”, “Haber ver”, “Bildir”, “Anlat”, “Öğüt ver”, “Selam ver” gibi hitapların Kur’an’da baştan sona kadar iletişim sürecinin varlığını göstermektedir.

Kur’an’ın çok yönlü bir iletişimi ortaya koyan evrensel bir kitaptır. Diğer taraftan da Kur’an’ın kendine özgü iletişim kavramlarının bulunmaktadır. Bu kavramların bir kısmı, “tebliğ”, “davet”, “nasihat”, “hidayet”, “zikir”, “beyan”, “haber-nebe’”, “kelam ve kavl”, “nida” olarak maddeleştirebiliriz. Bu kavramlardan bazılarına ilişkin notlar aktarmak gerekirse;

TEBLİĞ

Kur’an’da tebliğ kavramı, insanlarla iletişim kurarak ilahî mesajları insanlara ulaştırmak ve onları bu mesajlar hakkında bilgilendirmek anlamında kullanılmıştır… İnsan için tebliğ, muhatabın zihninde, mesajın anlaşılma ve algılanma gayretinin ilk faaliyetidir. Bununla birlikte tebliğ, bir mesajın birtakım ifade kalıplarına dökülerek muhataba rastgele duyurulması demek de değildir. Bir mesaj, bir bilgi muhatap tarafından doğru olarak anlaşılmış ve algılanmışsa ona ulaşmış demektir .

DAVET

Kur’an’da davet kelimesi altı ayette geçmekte olup aynı kökten değişik türevleri iki yüz beş defa kullanılmıştır. Bu kullanımlarında en çok öne çıkan, çağrı anlamıdır…İletişim açısından tebliğ ve davet, amaç açısından her türlü mesajı insanlara ulaştırma gayreti gösteren kavramlardır. Ancak bu kavramlar arasında amaç ve gaye birlikteliği olsa da, Kur’an’da aynı anlamda kullanıldığı söylenemez. Tebliğ ve davet, birbirini takip eden faaliyetler olmakla birlikte öncelik sonralık bakımından derece ve bazı metot farklılıkları vardır. Tebliğ, konuya ilk defa muhatap olanlar için sadece bir bilgilendirme, bilgiyi ve mesajı ulaştırma, insanda bir bilinç uyandırmayı ifade ederken; davet, bunların benimsetilmesi ve davranışa dönüştürülmesi için gösterilen daha özel çabayı karşılamaktadır. Burada muhatabın sosyo-kültürel durumu göz önünde bulundurularak, mesajın anlaşılmasını sağlayacak metotların uygulanması gerekmektedir.

NASİHAT

Kur’an’da nasihat kelimesi isim ve fiil şeklinde türevleriyle birlikte on iki ayette geçmektedir.  Bu kullanımlarda dikkat çeken nasihat ve tebliğ kavramlarının gerek amaçları gerekse konu ve metotları bakımından ortak özelliklere sahip olmasıdır. Genellikle tebliğ ve nasihat kavramları aynı ayette birlikte kullanılmaktadır .

Müslümanların iletişim alanı hakkında daki en önemli nokta, “İnanan insanların iletişim alanı bütün insanlıktır. Müslümanların sorumluluğu hiçbir maddi karşılık beklemeden Allah rızası için ilahî hakikatleri insanlara ulaştırma yöntem ve imkanlarını geliştirme gayreti olmalıdır” diyebiliriz.

HABER – NEBE’

Kur’an’da haber kavramı, geçmişte olmuş ancak etkisi insanların zihninde canlılığını koruyan veya yakın zamanda meydana gelmiş olayları bildirmede kullanılmıştır. Birçok ayette haber kelimesinin değişik sigaları kullanılarak önemli olaylar haber verilmiştir…Yine haber manasına gelen nebe’ kelimesi ise haber vermek, haber iletmek, birisiyle sözlü iletişimde bulunmak gibi anlamlara gelmektedir.

Sonuç olarak vahiy, kainatla iletişime geçerken düzenlemek, canlılarla iletişime geçerken rızıklarını temin etmek, insanla iletişime geçerken onurlandırmak, izzet ve şeref elbisesini giydirmek için metot ve yollar göstermektedir… Vesselam.


[1] Cemâleddin Muhammed B. Mukrim İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, Daru’l-Fikr, Beyrut 1990, C. 15, s.379

[2] Taha, 20/38-39; Maide, 5/11.

[3] Enfal, 8/11.

[4] Nahl, 16/ 68-69.

[5] Zilzal, 99/4-5

[6] Fussilet, 41/12.

[7] Fazlur Rahman, Kur’an’da Allah, Evren ve İnsan, s. 14

[8] Fazlur Rahman, agm, s. 14-16.

[9] Âdil BOR, Kurânî Hayat Dergisi, Kur’an’la İletişim Ve İletişim Engelleri.

Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.