DÖRDÜNCÜ EJDER

FERHAT BAKIR

dorduncu-ejder

Metin Erksan’ın çok konuşulan filmi Susuz Yaz’ın meşhur sahnesinde jönün esas kıza “Ben senin resmine aşığım” dediği gibi; belki siz de resmettiğiniz bir dünyaya âşıksınızdır. Bilmeniz gerekir ki, eğer gerçekleri istiyorsanız, bir tabloya bakmaktan daha fazlasına ihtiyaç duyuyorsunuz demektir. Çünkü dünyada neler döndüğü üzerine kafa yormadan, daha doğrusu bazı zümrelerin yeryüzündeki amaçlarını bilmeden ne dünyayı ve dünya üzerinde yaşanan olayları anlayabilir ne coğrafyamızı tanıyabilir ne de herhangi bir kurum üzerine sağlıklı değerlendirme yapabiliriz.

Komplo teorilerine karşı mesafeli olabilirsiniz, aktarılacaklar hayal ürünü gibi gelebilir bazı kimselere, ama çok az bir araştırmayla dünyadaki neredeyse bütün gelişmelerin arkasında bir hinlik olduğu ve küresel kan tüccarlarının eliyle, o ya da bu sebeple amiyane tabirle dünyaya ayar verildiği görülecektir. Bu bağlamda dünyadaki kirli güçlerin varlığını bilmek ve onları tanımak; yeryüzündeki siyasi, içtimai, kültürel alandaki olay ve durumları açıklamakta ön koşuldur. Küresel tüccarların oyunlarını görebilmek; tarihi, politikayı, ekonomiyi anlamak, “Yaşanan olayların temelinde ne yatmaktadır?” sorusuna cevap bulmak demektir bir anlamda.

Bir örnekle konuyu somutlaştırmak isterim. 1662-1807 yılları arasında 3,5 milyon insanı köle yapan ve hayvandan aşağı bir muameleye layık gören sözde uygarlığın, bir anda köleler adına özgürlük mücadelesi verir olması meselesi… Köleciliğin verilen onurlu(!) mücadeleler sonucunda kaldırıldığına inanıyorsanız, meselenin görünenden daha çok görünmeyen tarafına bakmaya çağırıyorum sizleri. Çünkü Britanya İmparatorluğu’nda tapınakçıların yaydığı özgürlük, hürriyet, eşitlik masallarına rağbet eden yığınlar tarafından böyle bilinse de, konu o kadar basit değil. Öyle olsaydı dünyanın belki de en kirli ailesi Rothschild’lerin köleliğin kaldırılması için hükümete yüklü miktarda kredi vermesi açıklanabilirdi. Adam Smith liberal ekonominin kurucu babası kabul edilir, onun kölelik hakkında “hür insanlarca yapılan iş neticede kölelerinkinden daha ucuza geliyor.” sözleri önemsiz kabul edilirdi mesele o kadar basit olsaydı. Uzun uzadıya köleliğin kaldırılması sürecindeki detayları paylaşacak değilim, olay ve durumları değerlendirirken gelinmesi gereken noktaya işaret ediyorum sadece. Orijinal adıyla “Wag the Dog” filmindeki yönetmenin haykırışlarıyla “Gerçek dediğin nedir? Gerçek, benim insanlara gösterdiğimdir.” diyenlerin varlıklarının, yöntem ve amaçlarının görülmesi gerekliliğine…

Tüm bu çerçevede, geleneksel medya araçları (televizyon, radyo, gazete vb.) ve yeni medya teknolojileri (cep telefonu, bilgisayar, ipad vb.) sahipliği konusunu ekonomik, siyasi ve uluslararası boyutuyla düşünmek; bu alandaki gelişmeleri şüpheyle ve hassasiyetle süzmek gerekir. “Kimin kime borç verdiğini bilene kadar politika, tarih ve milletlerarası kavgalar hakkında hiçbir şey bilmiyorsun” diyen Ezra Pound’ın mezkûr sözüne itibar etmek ve bu noktada küresel sermayenin emrinde olan medya araçlarının sahipliği üzerine düşünmek lazım gelir. 2015 yılı resmi rakamlara göre 400 milyar dolara yaklaşan silah endüstrisinin yanında 2 trilyon dolara doğru tırmanan medya ve eğlence sektörü karşımızda durmaktadır. Bu güçleri kim elinde tutmaktadır? Medya araçlarının sahiplerinin yüzde 90’ından fazlasının Siyonist tüccarlar olduğu kaynaklarda vurgulanmaktadır. O halde sorulması gereken soru, bu tekeller hangi değirmene su taşımaktadır? Medyanın asıl sahipleri hangi mesajlarla insanlara neler söylemektedir? Bu insanların amaçları nedir?

Bugün biliyoruz ki; Batıda, tüm denetim araçlarının kontrolünü sağlamanın önemine vakıf bir güruh, medya kuruluşlarını büyük oranda elinde tutmakta, yeni medya ve geleneksel medya araçlarının içeriğini yönlendirmekte ve dünyaya nasıl düşünmesi gerektiğini aşılamaktadır. Rahmetli Erbakan’ın neredeyse her konuşmasında dünyadaki zulmün asıl kaynağı olmakla suçladığı Siyonizm ve küreselciler bu grubun merkezinde yer almaktadır. Bu noktada siyasal bilime, sosyolojiye teslim olanlardan değilim. Fakat bireylerin kısıtlı olsa da bir düşünme alanı ve kendine gelen mesajları reddetme gücü olsa dahi medya araçlarının kitleler üzerindeki etkisini yadsımak mümkün değildir. Medyanın kitleleri yönetme, yöneltme, yönlendirme ve mobilize etme becerisinin ne denli yüksek olduğu yakın geçmişteki Arap Baharı, Turuncu Devrim süreçlerinde görülmüştür. Görsel-işitsel medya araçları ve bu araçlarda üretilen içerik içtimai, siyasal ve kültürel hayattaki toplumsal ve bireysel değişimin temel bir boyutunu oluşturmuştur. Günümüzde yapılan bazı özel araştırmalar mesaj bombardımanı altındaki insanlara gelen iletilerin çokluğunun, insanların düşünce dünyalarında bir bulanıklığa sebep olduğunu ve sonuç olarak insanların en fazla maruz kaldıkları fikre, tutuma inanma, katılma eğilimlerinin arttığını göstermiştir. Elimizdeki bu veri doğrultusunda değerlendirildiğinde; ne düşünmemiz, nasıl düşünmemiz gerektiği üzerine toplum mühendisliği çalışmalarının etkisi sokaklarımızda dahi açıklıkla görülebilmektedir.

Türkiye’deki medya araçları ve ortamı, tüm bu yazılanlar ışığında ve “İktidar boşluk kabul etmez.” sözünün öncülüğünde değerlendirilmelidir. Açıklıkla ifade edilebilir ki, devletin elinin ulaştığı her kurum büyük oranda onun arzu ettiği çerçevede şekillenirken, onun nüfuz etmediği her kurum(Kurum mefhumunu geniş düşünmekte fayda var. Hukuk, medya, eğitim, spor vb. her şey); başka iktidar sahiplerinin, güçlerin nüfuzu altındadır ve onların amaçlarına hizmet etmektedir. Bu noktada gri tonun olmadığı rahatlıkla ifade edilebilir. Türkiye’deki her kurumu, organizasyonu bu değerlendirmeye tabi tutmak pek tabiidir. Genel olarak sakıncalı bir bakış açısı gibi görünse de, ki ya öylesin ya böyle günlük hayatta hakikaten bir dayatmaya işaret eder, devlet nezdinde söylediklerim gerçeğin ta kendisidir. Medyanın sahiplerini, içerik üreticilerini, medyada üretilen içeriği aktarılan çerçevede görmek ve okumak medya konusundaki gerçeğe ulaşmanın ve onu anlamlandırmanın ön koşuludur. Devleti hangi gücün yönettiği ise ayrıca sorulması gereken, başlı başına temel bir sorudur ve cevaplandırılmaya muhtaçtır.


(Burada aktarılanlar doğrultusunda “Bir insan olarak ben ne yapıyorum?” sorusuna da bir not düşmek isterim. Mayınlı arazi olarak gördüğüm bu sahada bildiğimle amel ediyor, bilmediklerim için öğrenmeye çabalıyor ve yüce yaratıcımız Allah(c.c.)’tan gücümün yettiğince bana yardımcı olmasını diliyorum. Genel olarak her konuda bana rehberlik eden bir sözü, uyulması gereken bir ilke olarak medya hususunda da önüme koyarak hayatıma devam ediyorum: “Ya yaradılışımızı mümkün kılan, varlığımızı borçlu olduğumuz, yaratmasını devam ettiren Kudret iradesine uyum göstermeyi tek çıkar yol olarak kabul edeceğiz veya kendisi yaşamak için ihtiyaç içinde çırpınan, kendisine hiçbir şey borçlu olmadığımız, elinde tuttuğu imkânları bizim ve bizim gibilerin ezilmesi için kullanan birçok güce, birçok zorbaya, birçok zalime boyun eğeceğiz.” Allah bizi hak yolundan bir an bile ayrılmayanlardan eylesin.)

Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.