BİR ARACIN AKTÖR OLUŞU

İBRAHİM HACIÖMEROĞLU

arac-ve-aktor

Modern zamanların inşa ettiği dünya tasavvurunda, birçok farklı örnekte olduğu gibi “medya” kelimesi de Latince olup bünyesinde “ortam” ve “araç” gibi türlü anlamları ihtiva eder. İktidar denildiği zamansa genellikle siyasi ve ekonomik aktörler akla gelir ancak muktedir olmanın oldukça farklı muhtelif halleri vardır.

İktidar dediğimiz şey alanı belirli ya da sınırsız, doğrudan güce işaret eder. Gücün türlü fraksiyonları vardır ve bunların en makbul olanı kamusal alanda meşruiyet kazananıdır. Herhangi bir alanda gücü elde toplamaktan daha zor olanı gücü elde tutmaktır. Geleneksel medyanın yaptığı da tam olarak budur: Bilgi vermekteki asıl amacı istenilen düzeyde algı nakli yapmaktır.

İletişim bilimlerinde çalışanların aşina olduğu üzere, medyanın kitle iletişimi üzerindeki muradı, kurgusal üretim olan bilgiyi -doğrudan zihne sokma- tarzındaki yaklaşımları kuramsal alana bile yansımıştır (bkz. hipodermik şırınga).

Medyanın en değerli kabiliyeti üretilen fikri yönetilenlere iletmekteki maharetidir. Medya denince akla ilk gelen enformasyon haberdir. Ancak haber yalnızca bir enformasyon türüne verilen isim değildir. Biz haber denildiğinde üretimi bandı, dağıtım ağı ve gösterim ortamını bir bütün olarak algılamalıyız.

Bizim “medya ve iktidar” üzerine söyleyeceğimiz bütün sözlerin çıkış noktası bu doğrultuda başlar ve “Geleneksel Medya – Geleneksel İktidar” çizgisinde devam eder. Medya iktidar ile birlikte çalışır, iktidar medyayı besler, medya iktidarı destekler. Tam anlamıyla bu demek değilse bile buradaki ilişki daha çok bir egemen bağımlı ilişkisini andırır.

Bazı şeyleri daha net ortaya koymak için konuyu biraz daha gerinden ele alarak açmak gerekiyor. Çünkü tartışmayı “Yeni Medya – Yeni İktidar” çizgisine ancak böyle taşıyabiliriz.

İktidar sürekli form değiştirir ancak özü itibariyle ve en genel anlamıyla hakimiyeti elinde tutabilmek isteyenlerin bu değişime adapte olması gerekir. Bu değişim öze yönelik değil bakış açısı ve yaklaşım tarzına yönelik bir değişimdir. Değişim rüzgarını yakalayanlar iktidar nimetimi de kucaklar.

Örneğin iki bin yıl öncesinden bu yana dünya tarihine göz atarsak iktidar önce krallar, sonra din adamları, daha sonra da komutanlar elinde vücut bulmuştur. Dünya tarihinin son çevrimindeyse iktidar sahipleri tüccarlardadır. Özellikle son iki yüzyılda tüccarlar devletin formuna bile müdahale etmeyi başarmışlardır.

Değişimi yakalayanların özü hala krallık olarak durabilir ve ayakta kalmakla yetinmeyip mutlak iktidarı sağlayabilmek için hareket edebilir; iki büyük dünya savaşı tertip edip dünyanın kalanını istediği ölçülerde şekillendirebilir(bkz. İngiltere).

Dünyanın en köklü haber ajanslarının kuruluş tarihlerine bakılırsa, 19. yüzyılın ikinci yarısında kurulduklarını göreceğiz(Reuters, AFP vb).  Bugün “yumuşak güç” olarak tanımlanan haber ajansları o yıllarda kitle iletişiminde etkili güç olmanın ötesinde birer istihbarat teşkilatı mantığıyla kullanılmıştır.

Geleneksel medyanın enformasyon üretim hattı olan Haber Ajansları devlet denilen iktidar aygıtıyla son derece uyumlu çalışırken yeni medya denilen aygıt iktidarla ne ölçüde ve nasıl adaptasyon sağlayacağı hala muammadır.

Öncelikle yeni medyanın, -askeri bir proje olarak başlayıp daha sonra bir şekilde (?) tüm dünyaya yayılan- internet ağı ile zorunlu ilişkisi, en azından başlangıç aşamasında ne tarz bir iktidarla adaptasyon içerisinde olduğunu bize açıklamaya yeter.

“Geleneksel Medya” bağlamında, üretim bandında şekillenen iktidarla adaptasyon süreci, “Yeni Medya” perspektifinde “multimedya” ortamların yaygınlaşmasıyla tüketim bandına kaymıştır. Bunun en büyük sebebi kuşkusuz yine “Medya-İktidar” ilişkisidir. Ancak bu hangi iktidarla ya da iktidarın hangi aktörüyle sağlanan nasıl bir işbirliğidir?

 İktidarın önemli aktörleri olan tüccarlar, devletler üstü bir ittifakla ticaret ağlarını genişletmek istemiş, yine iktidarın meşru kuvveti devletleri de buna mecbur kılmıştır. Durumun ciddiyetinde olan İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher ve Amerika Başkanı Ronald Reagan vardıkları mutabakatla, bu yönde gerçekleşecek bir değişime adaptasyonla sınırlı kalmamış, bu değişimin yön verici aktörleri olarak bir takım hamlelerde bulunmuşlardır.

Seksen sonrası gelişen bu noeliberal politikaların, ülkemizdeki sonuçlarını irdeleyen tartışmalara muhakkak denk gelmişizdir. Ancak yaşadığımız bu hızlı değişimin baş döndürücü etkisi, uluslararası alanda olan biteni tam olarak idrak edemeyişimize neden olmaktadır.

Noeliberalizmin -iktidar perspektifinde ve devletler tarihi açısından- en büyük etkisi kuşkusuz Sovyetlerin çöküşünü hızlandırmak ve etki alanı olan coğrafyalardan tasfiye edilmesine çabalamaktır. İktidarın aktörleri arasında sağlanan ahenk siyasal iktidarın tüccarlarla ittifakı sonucu kazanılmış ve yine bu ittifakın bozulmasıyla sona ermiştir.

Devletlerin tüccarlarla girdiği çıkar çatışması sonucu sekteye uğrayan ittifakı ortaya yeni müttefikler çıkarmış, dağılan güç dengesi iktidarın kim ya da hangi ittifakta tekel olacağını belirsizleştirmiştir. Yeni iktidar tanımına buradaki problemden hareketle ihtiyaç duyulmuştur.

Özetlersek, Liberalizm içinde olduğu ekonomik krizi Neoliberalist yayılmacılıkla aşmak istemiş ancak bunun sonucunda daha köklü ve hatta bütüncül bir yapısal krizle karşı karşıya kalmıştır.

Bununla birlikte Medya’nın teknikle olan ilişkisi kendinin dahi yetişmekte zorlandığı bir hızda gerçekleşmektedir. Kitle iletişiminde açığa çıkan yeni boyut “sosyal medya” olarak adlandırılan ve milyonlarca terabaytlık ham bilginin saniyeler içinde yüklendiği bir ortamdır.

“Geleneksel Medya”nın alametifarikası ham bilgiyi işleyerek tüketiciye istediği kıvamda sunmasıdır yani üretim bandındadır. Ancak “Yeni Medya”da kitle iletişimine konu olan verinin önceden olduğu gibi incelikle işlenip tekelden sunulması mümkün değildir. “Yeni Medya”nın alametifarikası “multimedya ortam” denilen tüketim bandındır.

Bu yeni ortamı “Geleneksel Medya”dan ayıran bir diğer farksa interaktif olmasıdır. Bu çok seslilik olumlu yönüyle kitlenin lehine gibi dursa da aslında daha fazla verinin platformlara kaydolması ve kitle hareketlerinin analiz edilmesi demektir. Hali hazırda hiçbir platform ve yapay zeka bu kadar fazla ve yoğun veriyi işleyebilecek kapasiteye sahip değildir ancak bunun ileride gerçekleşmeyeceğini kimse söyleyemez.

“Yeni Medya” kartelleri olan platformlar birkaç yıl içerisinde katlayarak kazandıkları milyarlarca dolarlık değerlerini bizim onlara yüklediğimiz verilerden elde ediyor. Bunun sonucunda da çoktan iktidarı paylaşan aktörlerden biri oluveriyorlar.

“Geleneksel Medya – Geleneksel İktidar” ilişkisinde iktidar kitleye yön tayin ederken medya buna yönelik algı üretimini gerçekleştiriyordu.  Fakat algı yönetimini çok daha ileri taşıyan Yeni Medya kullanıcısının ilgisini de yönetiyor bu noktada iktidarı işlevsiz kılıyor.

“Yeni İktidar”ın sonucu belirsiz bir güç savaşında oluşu ve yeni medyanın hızlı yükselişi, “Medya ve İktidar” bağlamında, George Orwell’ın o ünlü romanı 1984’ü tekrar akıllara getiriyor. Tüm bu özellikleriyle kuşkusuz “Yeni Medya” artık sadece iktidarın bir aracı değil aktörlerinden biri olmuştur.

Eğer bu güç mücadelesi sonrası iktidarın büyük ortaklarından biri de olursa, bu demek oluyor ki, satın alımdan üretime, ekonomiden eğitime, sağlıktan seyahate, her alanda hayata müdahil politikaların belirlen medyanın bizatihi kendisi olacak.

Belki de gelecek adına yapılacak en makul değerlendirme “Gözetim Toplumu”nun güncel bir modellemesiyle karşı karşıya kalacağımızdır.

Bir cevap yazın

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.